O gün keçilerde farklı bir hareketlilik vardı. Daha canlı görünüyor, zıpır bir tavırla etrafta koşuşturuyorlardı. Geceleri de uyumak konusunda isteksiz davranıyorlardı.
Çoban Kaldi, birkaç gün şaşkın şaşkın keçilere bakıp durdu. Sonraki günlerde daha dikkatli bir şekilde gözlemleyince her zamankinin dışında bir bitki ile beslendiklerini gördü.
Yedikleri bu bitkinin meyvelerinden toplamaya karar verdi. Bu bitki kahve idi. Topladığı çekirdekleri Şazili isminde bilge bir Derviş’e götürüp durumu anlatınca, ilkin pek oralı olmayan derviş önemsemeyerek çekirdekleri ateşe attı.
Yanmaya başlayan çekirdeklerden nefis bir koku etrafa yayıldı. Ateşte kavrulan çekirdeklerin aromasından ilham alan Derviş ve Kaldi bunları kaynatarak bir içecek yapmaya kadar götürdüler. Kahveye atfedilen belgelik buradan geliyor olmalı.
(Bazı kaynaklarda İdris isimli başka birinden de bahsedilir. )
Tekkedeki diğer dervişler de bu yeni içeceği sever ve çok geçmeden kahve Yemen ve Arabistan'a yayılır. Yemen kahvesi dünyaca ün kazanır.
Kahveyi çoban Kaldi ve keçileri mi keşfetti bilmek zor; fakat anlaşılan anavatanının Etiyopya (Habeşistan) olduğu ve keşfin buna benzer bir bütünlük içerisinde gerçekleştiğidir. Olayın tam olarak yaşandığı tarih bilinmese de, genellikle M.S 9. yüzyıl işaret ediliyor. 10. yüzyıl diyen de var. Bir tesadüfle ortaya çıkan bu keşif, doğanın canlı işleyişi içerisinde, insanın gözlem ve merak gücüyle yapabileceklerine vurgu yapıyor gibi.
Etiyopya’dan yayılan kahvenin koku ve aroması zamanla bütün dünyayı kaplayacak hale gelir. Habeşistan’dan Yemen’e, Kahire’ye oradan Mekke ve Şam’ı da içine alan geniş bir coğrafyada içilen popüler bir içecek olur. 1511'de Kahire’de bir kahvehane açılır. Ardından yönünü İstanbul’a çevirir. Buradan Avrupa’ya ve nihayetinde bütün dünyaya yayılır.
Düşünün ki kahvesi ile ünlü İtalya’da ilk kahve dükkanı 1645 yılında açılmış. İkinci Viyana kuşatması da başarısız olunca Osmanlı ordusunun geride bıraktığı çuvallar dolusu kahve çekirdeği alınarak, şeker ve köpüklü süt ekleyip kendi kahvelerini geliştirmişler. Zaman zaman din adamları da kahve işine bulaşmış, islam ülkelerinde kahve helal-haram tartışmaları yaşanmış, bazılarında yasaklandığı dönemler bile olmuş.
Kahire yasağın ilk yaşandığı kentlerden biri. Avrupa’nın bazı ülkelerinde dini görüşler gerekçe gösterilerek, krallar tarafından yasaklanmış.
İstanbul'a gelişi konusunda farklı iki görüş var. Bunlardan birine göre Kanuni Sultan Süleyman’ın Yemen Valisi Özdemir Paşa tarafından getirildiği yönünde, diğerine göre ise Suriyeli Hükm ve Şems isimli kişilerin kahveyi İstanbul’a tanıttığı şeklinde.
Bugünkü Fatih ilçesinde Tahtakale’de 1554 yılında bir kahvehane açılır. Halk kahveyi çok sever, özellikle yeni kavurma-öğütme-pişirme tekniği ile yapılan Türk usulü kahve keyifle içilir. Kahvenin kuvvet verdiğine, canlı tuttuğuna inanılır. Sonraki yüzyıllarda artan kahvehane sayısı bazı padişahları rahatsız eder hale gelir. Bu rahatsızlığın ardında, kahvehanelerin halktan gelen muhalif düşüncelerin örgütlenmesi için müsait zemine dönüştüğü kanısıyla birlikte, insanların buralarda çok vakit geçirdiği için işe güce gitmedikleri, ayrıca yangınların çıkış yeri oldukları gibi nedenler vardır.
Gelelim Türk kahvesinin dünyaca tanınan ünlü pişirme metoduna. Önceleri İstanbul’da yaygın olan, zamanla Anadolu’nun her köşesine yayılan Türk kahvesinin çekirdekleri bakır havanlarda dövülerek öğütülürdü.
Sonrasında kavrularak pişirim için hazır hale getirilirdi. Yemen’den getirilen ve farklı pişirme şekilleri ile bugünkü halini alan Türk kahvesi; bakır cezvelerde, ağır ateşte pişirilir. En iyi Türk kahvesinin, mum ateşinde pişirilen olduğuna inanılırdı. Zor bir pişirme yöntemi olan mum ateşinde Türk kahvesi pişirme oldukça lezzetli bir kahve ortaya çıkarır.
Ayrıca sıcak kumda ve kor ateş içinde pişirme gibi farklı tekniklerde Türk kahvesi pişirilmesi günümüzde de oldukça yaygındır.
Türk kahvesi içmenin bir ritüeli vardır. Geleneksel bir kültür öğesi olan Türk kahvesinden bir yudum almadan önce, kahvenin yanında gelen soğuk sudan içilir. (Bu konuda bir kafa karışıklığı olsa da çoğunluk kahveden önce içilmesinin doğruluğunu paylaşıyor. Sonra içilmesi saygısızlık olarak algılanıyor gibi) Bu sayede ağız temizlenerek kahvenin nefis lezzeti ve tadının deneyimlenmesine hazır hale getiriliyor.
Türk kahvesini höpürdeterek içmek gerekir. Köpüklü kısmı içmek ve kahvenin köpüğünü kaybetmemek için yapılan bu içme yöntemi dışardan bakıldığında her ne kadar komik dursa da kahve içme adabından sayılır ve kahve içme ritüelinin bir parçasıdır.
Yanında ikram edilen bir parça lokum ise, tatlı sohbetin simgesidir. Hem ritüel hem de deneyimsel anlamda sohbeti çağıran Türk kahvesinin bir de fal faslının olduğunu biliyoruz. Kahvenin telvesinden fal bakmak bir tek bize özgüdür. Afiyet olsun...
Yazdır
Önceki sayfa
Sayfa başına git
|
Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım. |
# | TAKIM | O | G | B | M | A | Y | AV | P |
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
1 | |||||||||
2 | |||||||||
3 | |||||||||
4 | |||||||||
5 | |||||||||
6 | |||||||||
7 | |||||||||
8 | |||||||||
9 | |||||||||
10 | |||||||||
11 | |||||||||
12 | |||||||||
13 | |||||||||
14 | |||||||||
15 | |||||||||
16 | |||||||||
17 | |||||||||
18 | |||||||||
19 |