Açıklama şöyle:
Tek Adam rejiminin kurumsallaşması ve devamlılığı için, iktidar bloğu siyasetin meşruiyetini, demokrasi ve
hukuk zemininden uzaklaştırıcı hamleler yapmaktadır. Son dönemlerde art arda kamuoyuna yansıyan açıklama ve girişimler, bu açıdan endişe verici boyutlara ulaşmış bulunmaktadır.
Belediye yönetimlerini görevden almak veya etkisizleştirmek için başvurulan yöntemler demokrasi ve hukuki
dayanaktan mahrumdur. Yönetimin tek elde toplanması veya devlet içinde devlet olmaz yaklaşımı, gücün
paylaşılması yerine, otoriterleşmeye ve keyfi uygulamalara yol açmaktadır.
Salgın ve deprem gibi felaketler sırasında bile kurumlar arası işbirliği yerine belediye yönetimlerinin işin dışında tutulması, çağdaş kamu yönetimi ilkelerine aykırıdır. Belediyeler yönetim yetkisini yasalardan ve yerel halktan alan kurumlardır. Onların devre dışı bırakılması, hem uluslararası sözleşmelere hem de temsil açısından demokrasiye aykırı bir tutumdur.
İzmir Depremi sonrasında, asli görevini yerine getirmekte olan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in genelge ile açıklama yapmasının kısıtlanması kabul edilir bir tutum değildir. Yine İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Kanal İstanbul Projesine karşı yürüttüğü kampanya nedeniyle soruşturmaya konu olması da hukuk kuralları ve düşünce özgürlüğü ilkesi ile bağdaşmamaktadır.
Ülkenin hemen her yerinde muhalif partilerin yönetimindeki belediyelere karşı sürdürülen bu hukuksuz
baskılar, sadece partiler arası veya iktidar ile muhalefet arası bir çatışmaya yol açmakla kalmıyor, temsil ve
değerler bakımından toplumda zaten var olan ayrışma ve ötekileştirme duygularını da derinleştiriyor.
Organize suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı’nın çekinmeden CHP Genel Başkanı Sn. Kemal Kılıçdaroğlu’nu tehdit eden mektup yayınlaması, iktidarın yarattığı bu hukuksuzluk ikliminin ürünüdür...
Daha da vahim olan, bu tehditler karşısında sessiz kalan iktidarın acizliği ve iktidar ortağı olan Devlet Bahçeli'nin bu tehdit yapana sahip çıkması mevcut rejimin karanlık güç odakları tarafından kuşatılmışlığını göstermektedir.
Dolayısıyla bu olayı bir organize suç örgütü liderinin basit ve sıradan bir tehdidi yerine, Türkiye’nin 1990’lı
yıllarda içine çekilmek istendiği o karanlık dönemle benzerliği olarak okumak gerekmektedir...
Fakat unutulmamalıdır ki, 90’lı yılların siyasi iklimini andıran bu olayların Türkiye’de karşılığı yoktur ve
olmayacaktır...
Çünkü Türkiye’de sivil toplum direnci her türlü baskı ve sindirme politikalarına rağmen diri ve ayaktadır...
İşte bu nedenle İzmir Düşünce Topluluğu olarak hiç bir meşruiyeti olmayan karanlık güçler tarafından yapılan
tehdidi, seçimle işbaşına gelen, yasal sınırlar içinde görevlerini yapan, düşüncelerini açıklayan belediye
yönetimlerine karşı hukuksuz ve demokrasi karşıtı uygulama ve baskıları şiddetle kınıyoruz.
İDT olarak organize suç örgütlerinin halen siyasetçileri aleni tehdit edebildiği bir hukuksuzluğu kabul etmiyoruz.
İktidarın hukuk ve demokrasi sınırlarında kalarak belediye yönetimlerine uyguladığı baskılara son vermesi ve suç örgütlerinin yasal olarak cezalandırılması için kamuoyunu duyarlılık oluşturacak girişimleri destekliyoruz.
|
|
Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım. |